top of page

İngilizce Bilmeden İyi Bir Yazılımcı Olunamaz Mı?

  • Yazarın fotoğrafı: Uğur Demirel
    Uğur Demirel
  • 4 May 2018
  • 19 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 28 Tem


İngilizce Bilmeden İyi Bir Yazılımcı Olunamaz Mı?

Merhaba değerli okuyucular. Bu haftanın konusunu genç bir yazılımcı arkadaşımız ile aramızda geçen bir muhabbet esnasında yöneltmiş olduğu bir sorudan yola çıkarak belirleme kararı aldık. Kendisinin “ben yazılımda kendimi geliştirdim, birazda İngilizcem var” ifadesinin üzerine kendisine yazılımın yanı sıra İngilizcesini de geliştirmesi konusunda telkinde bulunduk fakat haklı olarak “ben zaten bu şekilde kodlama yapabiliyorum neden İngilizcemi geliştireyim ki” yanıtını aldık. Bizde bu konuyu ele alan bir yazıyı kaleme almak düşüncesinde iken konuyu biraz daha genişletip daha iyi bir yazılımcı olmak için neler yapılmalı konusunun içerisinde bu konuya değinmeyi tercih ettik. Öncelikli olarak yazılıma yeni başlayan arkadaşların ilk etapta kafasını meşgul eden sorular genelde: İyi bir yazılımcı nasıl olabilirim? Kendimi geliştirebilmek için neler yapmam gerekir? Hangi yolları izlemeliyim? Neden İngilizce Öğrenmeliyim? tarzında olmaktadır. Gelin hep birlikte iyi bir yazılımcı nasıl olunur, İngilizce bir yazılımcı için neden önemlidir sorularının cevabını öğrenelim.


İyi bir yazılımcı nasıl olunur?

İyi bir yazılımcı nasıl olunur?

Evet, kodlamalıyız, hayatı kodlamalıyız. Gördüğümüz, duyduğumuz her şeyi basit kodlardan geçirmeliyiz. Bunu yapmak için ihtiyacınız olacak tek şey bir bilgisayar ancak her şeyden önce bir yazılımcı bilgisayarı sevmelidir. Öyle ki yazılımı hayatının bir parçası haline getirmeli, onunla bütünleşmelidir. Bilgisayar ve yazılımı seviyorsunuz ama kendimizi nasıl yetiştireceğiz diyorsanız üzülmeyin sizi destekleyen birçok kaynak karşınıza çıkacaktır.


Her sektörde olduğu gibi yazılım sektöründe de farklı karakterlerde pek çok yazılımcı ile karşılaşmak mümkündür. Peki, kimlerin iyi bir yazılımcı olduğunu nasıl anlarız? Eğer bir yazılımcı projeyi doğru yürütüyor ve görevleri istenilen şekilde tamamlayabiliyor, gerektiğinde inisiyatif kullanabiliyorsa o kişinin iyi bir yazılımcı olup olmadığını az çok anlayabiliriz.


Yazılımcı olmak istediğini ifade eden ve nasıl bir yol izlemesi gerektiğini merak eden özellikle üniversiteye yeni başlayan ve yazılıma adım atıp atmamakta kararsız kalan arkadaşlar için nasıl adımlar atmaları gerektiğini alt başlıklar şeklinde inceleyeceğiz.


Heyecanlanmalısınız!


Yaptığınız işle ilgili heyecanlanın ve bu heyecanı etrafınıza yayın. Yalnızca görevler size verildiği için yapıyormuş gibi yapmayınız çünkü böyle bir izlenim yaratmanız hiç işinize yaramaz. Tam tersine aldığınız görevi yerine getirin ve onu başarmanın heyecanını koruyun. Heyecan çok önemlidir! Ne kadar teknik bilgi sahibi olursanız olun heyecanınız yoksa ve yaptığınız işi büyük bir heyecanla yapmıyorsanız başka bir yazılım geliştiricinin sizin önünüze geçmesi hiç de zor olmayacaktır. Eğer yaptığınız işten heyecanlanmıyorsanız hiçbir zaman "muhteşem bir yazılımcı" olamazsınız.


Sürekli Öğrenmelisiniz


Yazılım öğrenmek süreklilik ister. Eğer iyi bir yazılımcı olmak istiyorsanız sürekli öğrenmeyi istemelisiniz. Sürekli gelişen ve ucu gözükmeyen bir sektör olan yazılım, ister istemez yazılımcıyı öğrenme çabasına itmektedir. Teknoloji ile ilgili olan bütün sektörlerde olduğu gibi yazılım alanında da bilgi sınırı yoktur. Bir programlama dili bilmeyle “Tam ben bu işi çözdüm.” demek doğru değildir. Hatta bildiğinizi sandığınız dili de tam anlamıyla bilemezsiniz çünkü dediğimiz gibi yazılım sınırı olmayan bir alandır.


Diğer Yazılımcılarla İletişim Kurmalısınız


Sosyal medyadaki bilişim, teknoloji gibi gruplara katılarak başka insanlarla tanışın. Her zaman sizden iyi bilenler olacaktır. Bu yüzden sürekli öğrenci olmalı ve etrafınızdakilerden yeni şeyler öğrenmeye çalışmalısınız. Onların bilgi ve tecrübelerinden yararlanın. Hangi yollardan geçtiğini iyice öğrenin ve bir şeyler kapmaya çalışın. Özellikle de kendi alanındakilerle tanışmanızda çok büyük yarar var. Sadece tanışmakla kalmayın, bilgi paylaşımı yapın, onların sorularını cevaplayın, onlara sorular sorun, fikirlerinizi paylaşın. Dünyanın her şeyi bilen yazılımcısı olmanıza tabi ki imkan yoktur dolayısıyla kendinizi beğenerek, ben her şeyi biliyorum demek sizi asla ileri taşımayacaktır.


Başkalarının yazdığı kodları okuyun. Her zaman sizden daha iyi programcılar olacaktır. Bu programcıların kodları sizinkinden daha iyi olacaktır. Bunların yazdıklarını okuyarak, problemlere yaklaşmak için alternatif yollar, bazı ipuçları, kısa yollar gibi şeyler öğrenirsiniz. Hatta bir projeye destekçi olarak katılırsanız, o proje'nin kodlarını okumanız gerekeceğinden, kendinizi bu şekilde de geliştirebilirsiniz.


Öğrendiklerinizi Not Almalısınız

Öğrendiklerinizi not alın!

Bin bir zorlukla araştırıp yanıtını bulduğumuz cevapları kesinlikle bir yerlere not almamız çok önemlidir. Daha önce de karşılaşıp çözdüğünüz sorunları her sefer baştan çözmek yerine bu yöntemi uyguladığınızda hem canınız sıkılmamış olur hem de zamandan tasarruf etmiş olursunuz. Ayrıca hangi konuda eksik olduğunuzu tespit ederek o konuda kendinizi geliştirmeye çalışabilirsiniz. Bir konuda iyi olmanın sırrı bol bol pratik yapmaktan geçer. Bol bol kod yazmalıyız. Her defasında daha da iyiye gittiğinizi göreceksiniz.

Kitap Okumalısınız

Kendinizi geliştirmek için alışkanlık haline getireceğiniz davranışlardan biri de yazılım geliştirme ile ilgili kitaplar okumaktır. Türkçe çok az nitelikli kitap bulabileceğinizden yabancı kitapları okumanız gerekecektir. Bunun içinde İngilizce okuduğunuzu anlama yeteneğinizi geliştirmeniz çok önemlidir.

Programlama Dillerini Tanıyınız

Kendinizi hangi dilde yeterli görüyorsanız o dilde yoğunlaşın. Örneğin C#, C++, C, Java gibi dillerde uygulama yapıp projelere katılabilirsiniz. Web programlamada web sitesi oluşturabilir, Unity’de ise oyun yazabilirsiniz. Sizin hangi alanda ilginiz varsa oraya yoğunlaşın. Aynı anda birçok dilde de uğraşabilirsiniz ama bir programlama diline yoğunlaşmak en iyi tercih olabilir. Yinede hiçbir zaman kendinize sınır koymayın. Başka dilleri de yavaştan öğrenin, bütün algoritmaları, mantıkları inceleyin. Tek bir çemberin içinde sabitlenip kalmayın. Bakış açınızı devamlı geliştirin. Yazılım dilleri normal konuşulan diller gibidir. Mantıkları aşağı yukarı benzer yapıdadırlar. Bir dili iyi öğrenirseniz diğerlerini de kolayca öğrenebilirsiniz. Örneğin PHP öğrenmişseniz, bu Swift, Java gibi dilleri de öğrenip mobil uygulamalar geliştirebilirsiniz.

Öğrendiklerinizi Paylaşınız


Paylaştıkça azalmayan en güzel şeylerden biri de bilgidir. Belirli bir düzende anlatarak paylaşacağınız için hem bilgilerinizi tekrar edip, kendinizi geliştirmiş olursunuz hem de diğer insanlar yeni bir şeyler öğrenmiş olurlar. Paylaşımcılığın sonucu olarak bilgi alışverişini ve kendinizi eksik gördüğünüz noktalarda geliştirmenizi sağlar. Şunu da bilmelisiniz ki; yazılımda, mühendislikte kendini geliştirmezsen o sektörde hiç bir şekilde ilerleyemezsiniz. Öğrendiklerinizi paylaşarak rakiplerinizin sizin önünüze geçeceğini düşünüyorsanız merak etmeyin paylaşım yaptıkça sizden faydalan insanların size olan saygınlığı daha da artacaktır.


Teknolojileri ve Yenilikleri Takip Ediniz


Bir yazılımcı en başta yine kendi alanı ile ilgili olmak üzere bütün teknolojileri takip etmelidir. Yeni çıkan framework'ler, plugin'ler, extension'lar, yazılımlar... artık ne gerekiyorsa. Unutmayın, sizin iki saatte uğraşarak çözdüğünüz bir sorunu dünyanın başka bir tarafındaki bir yazılımcı iki dakikada çözebilen bir kod geliştirmiş olabilir. Bunun için yerli yabancı alakalı web platformlarını takip ediniz. Yazılımcıların kendini geliştirmek için yapması gereken şeylerden biri de sürekli yenilikleri takip etmektir. Yazılım konusunda önemli bilgi ve tecrübeye sahip olduğuna inandığınız kişilerin bloglarını okumalı, onları sosyal medyada takip etmelisiniz.


Bir Projeniz Olsun


Yazılımcı olmak istiyorsanız öncelikle kendiniz bir proje üreterek işe girişin. Kendi projenizi geliştirerek yazılımı öğrenin. Eğer böyle bir şansınız yoksa, başka projelere el birliği, gönül birliğiyle katılıp destek vererek kendinizi geliştirebilirsiniz. Ürettiğiniz projenin dünyanın en iyi projesi, en süper projesi olması gerekmiyor. Bir ay sonra çöp olacak olsa bile, size katacağı değer, paha biçilemez olacaktır.


Disiplinli ve Prensipli Olunuz


Sadece yazılım alanında değil hangi iş olursa olsun işinizi ciddiye almanız gerekir. Yetiştirmeniz gereken bir projeyi sürekli erteleyip geçiştirirseniz başarılı olmanız söz konusu bile olamaz. Onun için iyi bir yazılımcı planını iyi yapar, iş ciddiyetini yüksek tutar ve başkaları ile gereksiz samimiyete de izin vermez. Bunu bir nevi hayatına da taşır.


Yazılımcıların yaygın bir ortak özelliği vardır: Tembel olmak. Aslına bakarsanız tembel olmanın faydaları var, mesela bu sayede çok karmaşık ve uzun ölçekli şeyleri kısa sürede halleden çözümler üretebiliyorlar. Ancak bir yazılımcının proje öncesi planlama yapması, bir program doğrultusunda çalışması en iyisi çünkü bazen bir bug'ı çözmek için gün boyu uğraşabiliyorsunuz, ama işin planını ona göre yapıp, teslim edeceğiniz zamanı ona göre belirlemelisiniz. Prensipli olursanız, herkes sizi iyi hatırlar ve prestijli olursunuz. "Falan hafta Salı günü teslim ederim" demek yerine, ilave 1-2 hafta daha ilaveli süre veriniz. Erken teslim etmenizde bir problem olmaz, ama sözünüzde durmanız çok önemlidir.


Sosyal Hayatınız Olsun


Yazılımcı olmak hayattan kendinizi dışlamak değildir. Kod yazıyor olmanız sizi diğer insanlardan farklı kılmaz. Ayrı bir hayat yaşamak zorunda değilsiniz. Sadece yazılımcılara da takılıp kendinizi küçük yazılım dünyasına hapsetmeyiniz. Diğer arkadaşlarınızla da vakit geçirin, zaten program yazdığınız kadar programlı olabilirseniz her şey için zaman bulabilirsiniz. Size değer veren, değer katan arkadaşlarınızın çevresinden ayrılmayın, onları yakınızda tutun.


Bunu yaparken yazılım konusunda da sosyal olmayı unutmayın. Sizin gibi düşünen insanlarla bir araya gelmeye çalışın. Gerek forumlarda olsun, gerek yüz yüze olsun, iletişim halinde olunuz. Böylece hem fikir alışverişinde bulunabilir, hem de bu camia'da olup bitenlerden haberdar olabilirsiniz. Eğer okuduğunuz okulda ilgili klüpler varsa katılabilirsiniz. Mail gruplarına katılın, bug-report yapın, bir github deponuz olsun, bir blog yazın, twitter'dan ilgili kişileri takip edin. Ne şekilde olursa olsun, yazılım camiasıyla bir şekilde iletişim halinde olun. Kendi alanınızla ilgili seminerler, konferanslar, zirveler, workshop'lar başta olmak üzere teknoloji odaklı pek çok etkinliğe katılmaya çalışın. Özellikle öğrencilik süresince ne kadar çok etkinliğe katılabilirsen o kadar kârda olursunuz, zira hayata atıldığınız zaman bu konuda zaman ayırmanız zorlaşabilir.


Yazılımda Parayı İlk Sıraya Koymayın


Evet yazılım alanında kendinizi geliştirirseniz çok büyük paralar kazanılabilirsiniz ama bunu ilk sıraya koymamalısınız. Önceliği kariyer, başarı, hedefleri doğrultusunda yol kat eden bir yazılımcı olursanız zaten başarı ile birlikte çok paralar da kazanabilirsiniz ancak her şey para değildir. Materyalist bir dünyada yaşıyor olsak ta başta çözümler üretirken, belli bir safhaya gelene kadar aşırı maddiyatçı olmayın. O kadar iyi şeyler yapın ki, iş yaptığınız insanlar size değer kazandırsın. Zaten belli bir süreden sonra olgunlaşıp tecrübe kazanacaksınız, para o zaman ikinci plana düşecektir. En başta parayı birinci plana alırsanız mesafe kat etmeniz çok zor olacaktır. Ama bu, zamanınızı boşa harcamanız anlamına gelmiyor. Eğer size bir şey öğretmeyecek, bir şey katmayacaksa, o zaman "hayır" demeyi de bilmelisiniz.

İngilizce Öğrenmelisiniz

Bir dil bir insan, iki dil iki insan!

İngilizce öğrenmek önemli çünkü yazılımın ana dili İngilizcedir. İnternette Türkçe kaynaklar mevcut ancak sadece Türkçe kaynaklara bağımlı kalırsanız ne kadar yetenekli ve meraklı olursanız olun, kısıtlanacak ve kendinizi geliştirmek için gerekli kaynaklara ulaşamayacaksınız. Bu yüzden İngilizce öğrenmeyi zorunluluk haline getirmelisiniz.


Neden İngilizce? Almanca, Fransızca niye olmaz? Olabilir ancak internette bütün yazılımlara yönelik dokümanlar çoğunlukla İngilizcedir. Bu yüzden hiç olmazsa, araştırma yapacak, dokümante edecek, mesela yabancı forumlarda takıldığınız yerleri sorabilecek kadar İngilizce bilginiz olmalıdır.


Neden İngilizce öğrenilmeli konusunu aşağıda detaylı bir şekilde ele aldık dilerseniz okumaya devam edebilirsiniz.


Ya da isterseniz biraz ara verip önce bu eğlenceli kamu spotunu izleyebilirsiniz.


Neden İngilizce Öğrenmelisiniz? Nasıl Öğrenirsiniz?

Dünyanın En Yaygın Konuşulan Dili

İngilizce, 982 milyon kişi ile Mandarin Çincesi’den (1,09 milyar) sonra dünyanın en çok konuşulan ikinci dili. Mandarin Çincesi neredeyse tamamen Çin’de konuşulan bir yerel dil olduğu ve İngilizce konuşan nüfus tüm dünyaya yayıldığı için, İngilizce dünyanın en yaygın dili diyebiliriz.

Uluslararası Kabul Görmüş Bir Dil

İngilizce, uluslarası olarak kabul görmüş bir dil. Uluslararası sivil havacılığın resmi dili. Birçok uluslararası organizasyonun resmi dili. Dünyanın neresine giderseniz gidin (eğer spesifik bir bölgeden bahsetmiyorsak), yerel halkla aynı dili konuşmuyorsanız, iletişim kurmak için ilk kullanacağınız dil İngilizcedir. Eğer İngilizce bilirseniz, yurt dışında iletişim kurma konusunda daha az sorun yaşarsınız.

İnternetin Hakim Dili

W3Tech’in Kasım 2017 verilerine göre İnternet’teki sitelerin %51,2’si İngilizce içerikte. Türkçe içeriğe sahip sitelerin oranı ise %1,6.

Sitelerin içerik dil oranı

Wikipedia’daki Türkçe makalelerin sayısı 300 bin, İngilizce makalelerin sayısı ise 5,5 milyon ve detay olarak da çok daha geniş. Bir örnek verelim. Örneğin son zamanların gözde firmalarından Tesla Otomobil’le ilgili olarak araştırma yapmak istiyorsunuz. Türkçe Wikipedia maddesinde 13 kaynak içeren bu yüzeysel sayfa çıkarken, İngilizce maddesinde 445 kaynak içeren geniş ve detaylı içerik çıkıyor. Ama, eğer siz İngilizce bilmiyorsanız bu içerikten faydalanamıyorsunuz.


Yani İngilizce bilmezseniz, herhangi bir konuda derinlemesine araştırma yapabilme, yurt dışında yaşayan insanlarla iletişim kurabilme, dünyayı daha iyi tanıma ve anlama fırsatına sahip olamıyorsunuz. Yurt dışında yaşama ve yerleşme planlarınız varsa, bunun önündeki en önemli engellerden biri de yine dil öğrenmek.


İngilizce bilmeyene iş yok!


İş ilanlarında, bir zamanlar üniversite mezunu olma kriterinin yerini İngilizce bilmek aldı. Firmalar, biraz da abartılı olarak iyi seviyede İngilizce şartını koyarak birçok adayı baştan eliyor. Hatta çok spesifik olmayan bazı ilerde ikinci dil şartını da sıkça görür olduk. Yani İngilizce bilmemek, iş bulma şansınızı da giderek daha zora sokuyor.

Peki, İngilizce Eğitim Kaç Yaşında Başlamalı?

İngilizce Eğitim kaç yaşında başlamalı?

Yabancı dil eğitimi 3 yaşından önce başlamalı. Genellikle bir dilin etkin bir şekilde kullanımı 4 yaşı itibariyle mümkün oluyor ancak 3 yaş öncesi çocuklar bir yabancı dile ne kadar fazla maruz kalırlarsa bu dili konuşmaları o kadar kolay oluyor. 0-3 yaş arasındaki bebekler bile ana dili dışında bir yabancı dile maruz kalırsa “aynı anda öğrenme” denilen yöntem ile her iki dili de öğrenebiliyor. Dolayısı ile doğumdan itibaren yabancı dil eğitimi, en azından bebeği öğretilmek istenen dile maruz bırakarak, onunla konuşarak ve müzik dinleterek başlatılabiliyor. Bebeklere söylenebilecek ya da dinletilecek İngilizce ninni bile onların bu dili hafızalarına kaydetmelerini sağlıyor. İngilizce eğitime bu yaşlarda başlanmadı ise de geç kalınmış sayılmaz. Dil öğrenme yetkinliği ilerleyen yaşlarda da devam ediyor. Örneğin, 5 yaşındaki çocuk yabancı dil konuşulan bir anaokuluna gönderilirse, daha önce dil öğrenmeye başlayan çocuklarla arasındaki farkı hızla kapatabiliyor. Yaşınız ilerlemişse sizin aradaki bu farkı kapatabilmeniz biraz zor olacaktır. :-) Siz yinede pes etmeyin!

İngilizce Öğrenmenin Etkili Yolları Nelerdir?

Yes orrayt

İngilizce öğrenmenin en etkili yolu, ona maruz kalmaktır. Eğer imkânınız varsa, en az üç aylık bir yurt dışı dil kursuna gitmeniz iyi bir başlangıç olabilir. Öncesinde temel seviyenin üzerinde İngilizce bilmeniz iyi olur. Bunun için de başlangıç amaçlı olarak Türkiye’deki bir dil kursuna gidebilirsiniz. En azından Pre-Intermediate, yani orta-altı seviyeye gelene kadar gidebilirsiniz. Karikatürdeki bir kurstan eğitim almaktan uzak durun. :-) Bu aşamadan sonra en iyi seçenek yurt dışı kursu olacaktır.


Kendi kendine çalışma ve öğrenme metodu ile İngilizceyi kendi çabalarınızla öğrenebilirsiniz. En azından belli bir seviyeye getirebilirsiniz. Bu metod sayesinde gramerinizi epeyce ilerletebilir, yazılı dil sınavlarından tatmin edici sonuçlar alabilirsiniz. Ancak bu metodun zayıf kaldığı yön, pratikten yoksun olması. İngilizceyi; konuşma, dinleme, anlama ve yazma kategorilerinde dengeli olarak ilerletmek çok önemli. Yani grameriniz ileri seviyeyken, giriş seviyesinde ancak konuşabiliyorsanız bu sağlıklı bir durum değil. Yani gramerde seviye atlamak için acele etmeyin.


İngilizceyi sıfırdan orta seviyeye kadar öğrenmek, orta seviyeden ileri seviyeye kadar öğrenmekten daha kolaydır. Bunun birkaç sebebi var. Öncelikle orta seviyeye kadar ağırlıklı olarak pasif kelimeleri bilmeniz epeyce işinizi görüyor. Bu kelimeler nesne veya isimler. Bunları akılda tutmak, çoğu zaman zihinde bir görüntü ile eşleştirildiği için aktif kelimelere göre daha kolay. İleri seviyeye doğru neredeyse tüm fiilleri bilmeniz gerekiyor ki, bunlar pasif kelimelere göre daha az kullanıldıkları için daha az akılda kalıcılar.


Yabancı dil, kullanılmadıkça çabuk erozyona uğruyor. Bu yüzden, öğrendiğinizi kullanabilmeniz önemli. İngilizce öğrenirken, öğrendiklerinizi kullanabileceğiniz tüm fırsatları değerlendirmeli ve bunu zamana yaymalısınız.


İngilizce seviyenizi görmek istiyorsanız bu testi çözebilirsiniz.


Hangi İhtiyaç İçin Ne Kadar İngilizce Bilmek Gerekir?

İnternette okuduğunuz haberleri ana hatları ile anlamak için orta düzey İngilizce bilgisi yeterlidir. İngilizce konuşan birisi ile temel anlamda iletişim kurabilmek için, bol pratikle pekiştirilmiş orta-altı seviyede İngilizce yeterli olacaktır. Detaylı seviyede iletişim kurabilmek için en az orta-üstü seviyede İngilizce bilmeniz gerekir. Eğer işinizle ilgili İngilizce bilmeniz gerekiyorsa, bu da yazılı ve sözlü olarak ikiye ayrılır. Teknik İngilizce ve yazışmaları sağlıklı olarak yapabilmek için en az orta-üstü seviyede, karşılıklı olarak konuşabilmek için de yine en az orta-üstü seviyede İngilizce bilmeniz gerekir. Yabancı film ve dizileri sorunsuz şekilde anlayabilmek için ileri seviyede İngilizce bilmeniz gerekir.

Sıfırdan Başlayacaklara Tavsiyeler Nelerdir?


Sıfırdan başlayacaklar için temel İngilizce kursu, hem devamlılık hem de metodik yaklaşık açısından çok faydalı olur. Pre-Intermediate, yani orta-alt seviyeye kadar İngilizce kursuna gidilebilir. Sonrasında yurt dışında en az üç aylık bir kurs çok daha faydalı olacaktır.


Kendi kendine çalışacaklar veya öğrendiklerini pekiştirecekler için İnternette Duolingo, Lingualeo, Voscreen, Quizlet ve Memrise gibi ücretsiz site ve uygulamalar var. Ayrıca sözlük olarak da Tureng iyi iş görüyor. Onun yetersiz kalacağı durumlarda Google Çeviri ve Cambridge Sözlüğü de kullanılabilir. Kolay kelime öğrenimi için D&R’da satılan kelime kartları ve resimli sözlükleri satın alabilirsiniz.

Orta Seviyede Olanlara Tavsiyeler Nelerdir?

Bu seviyeden itibaren artık en önemli olan şey pratik yapmaktır. Tüm odak bunun üzerine olmalı. İngilizce yazmalı, okumalı, dinlemeli ve konuşmalısınız. İngilizcenizi konuşarak pekiştirmeniz gerekiyor. Yeterli seviyede konuşma pratiği yapmadan bir seviye sonrasına geçiş yapmak pek anlamlı olmaz. Mümkünse anadili Türkçe olmayan kişilerle bol bol konuşma pratiği yapılmalı. Dizileri İngilizce altyazı ile izlemek de okuma ve dinleme için iyi bir pratiktir. Netflix sağolsun, film ve dizilere Türkçe desteği sunduğu için bizi rahata alıştırıyor. Ama mümkünse İngilizce ses ve Türkçe, hatta İngilizce altyazı ile izleyerek pratik yapılmalı.

Gramer giderek karmaşıklaşacağı için her öğrenileni defalarca kullanmak ve pekiştirmek çok önemli. Bir gramer konusunu yeteri kadar pekiştirmeden yeni bir gramer konusuna geçiş yapılmamalı. Bu, karmaşayı biraz daha artırır ve unutmayı kolaylaştırır.

Orta seviyeden itibaren çok sayıda kelime öğrenmeniz gerekiyor. Ne kadar bilirseniz bilin, yetmiyor. Çünkü ileri seviyeye doğru ilerlediğinizde, her gördüğünüzü anlamak istiyorsunuz ve karşınıza mutlaka bilmediğiniz kelimeler çıkıyor. Kelime öğrenimi için başlı başına bir çalışma yapılmalı.

İleri Seviyede Olanlara Tavsiyeler Nelerdir?

İleri seviyede olana ne tavsiye verilebilir ki diye düşünebilirsiniz. Seviye ileri de olsa, hala eksik olan bir şeyler oluyor. Çünkü anadili İngilizce olanlardan farklı bir aksan kullanılıyor. Anadili İngilizce olmayan birisi, Native speaker denilen, yani anadil olarak konuşan birisi gibi kolay kolay konuşamaz. İleri seviyede olanlar ise, giderek daha az aksanlı ve akıcı bir şekilde konuşabilmek için çaba sarf etmeliler.


Yabancı Dil Öğrenmekte Neden Zorlanıyoruz?


İngilizce öğrenmekte neden zorlanıyorum?

Dil öğrenmenin doğuştan gelen bir yetenek olduğunu belirten sinirbilimci Prof. Dr. Sinan Canan, “Yabancı bir dil, konuşarak ve dinleyerek öğrenilir. Bizim eğitim sistemimiz sadece sınav geçmeye odaklı olduğu için dil öğrenemiyoruz. Yabancı dili öğrenmek için çok ciddi bir duygusal istek yaratmanız, meraklı olmanız ve bol bol kullanmanız lazım” dedi.


Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan, dil öğrenmenin doğuştan gelen bir yetenek olduğunu belirterek, “Özellikle 7 yaşına kadar kişi kaç dil öğrenirse onları ana dili gibi kullanabiliyor. 7-10 yaşından sonra ise yeni dili beyin tercüme usulüyle öğreniyor ve ancak 3-4 sene kullanırsa akıcılık kazanıyor” dedi.


Dil konuşarak ve dinleyerek öğrenilir

Toplum olarak yabancı dili algılayışımızda ciddi bir sıkıntı olduğunu da belirten Prof. Dr. Sinan Canan, dil öğrenmek için büyük bir istek duyulması ve çaba harcanması gerektiğinin altını çizdi. Türkiye’de dil eğitiminin sınavlara yönelik olduğunu ve bu nedenle çoğunluğun o dili konuşamadığını kaydeden Prof. Dr. Sinan Canan, yabancı dili öğrenmenin en etkili yolunun konuşmak ve dinlemek olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Dil öğrenmek için öncelikle o dili kullanmaya ihtiyaç duymamız lazım. Bu koşulların sağlanması lazım ki biz ancak o şekilde öğrenelim. Çok ciddi bir duygusal istek yaratmamız lazım. İnsanımız ezberinden birtakım cümleler arayıp İngilizce bildiğini ispat etmeye çalışıyor. Oysa biz dili böyle kullanmıyoruz. Bir sunum yaparken nasıl gerekli kelimeleri arka arkaya dizerek bir meram anlatmaya çalışıyoruz, yabancı dil konuşurken de aslında bunu yapıyoruz. Bunun için de kafanızın içerisinde üretebileceğiniz kadar üretken bir dile ihtiyacınız var. Dolayısıyla dil eğitimi aslında iletişimle konuşarak ve dinleyerek yapılması gereken bir eğitim biçimi. Okulun dışında İngilizce öğrenmiş kişilerden bir tanesiyim. Kendi hayatımda meraklı olduğum için, gerekli olduğu için bir şekilde dili dışarıda öğrendim. Kendi İngilizce derslerimde hep yüksek not aldığım için İngilizce hocalarım beni çalışkan sanırlardı oysa biz dili dışarıdan öğrenerek o sınavları verebiliyorduk. Dili dışarıdan öğrenenler de benzer yöntemleri kullanıyorlar, örneğin yabancı arkadaş edinen kişiler o dili öğreniyorlar.” Önce konuşmayı sonra grameri öğretmek lazım


Yabancı dil öğrenmede sistemin ve ailelerin yapacakları şeylerin farklı olduğunu belirten Canan, “Yabancı dil eğitim sistemini ciddi bir şekilde elden geçirmemiz lazım. Bunu bazı güzel örnekleri bazı okulların hazırlık sınıfında uygulanmaya çalışılıyor. Dili bol miktarda konuşarak pratik üzerinden öğretme ve belli bir aşama geçirdikten sonra yani insanlar sözlü iletişim kurmayı becerebildikten sonra gerekirse yazılı gramer kurallarının öğretildiği sistemler var. Bunlar gerçekten işe yarayan sistemler ve insanlar sadece bir sınavı geçmek için değil, hayatlarını yeni bir dilin eşliğinde idame ettirmek için bu dili öğrenebiliyorlar ve hayatlarında kullanabiliyorlar” diye konuştu.


Evde antrenman yapılmalı

Ailelerin ve eğitimcilerin özellikle gençlere yabancı dilin sınav için öğrenilen bir şey olmadığını, günümüzde vazgeçilmez bir beceri olduğunu kavratmaları gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sinan Canan, ebeveynlere şu tavsiyelerde bulundu:

“Eğer biz bunu yapamazsak ne kadar iyi bir sistem koyarsak koyalım bu çocuklarımız dil öğrenemeyecek. Dil öğrenebilenler dil konuşabilenler bunu bir şekilde isteyenler oluyor. Gerçekten istekli olanlar okuldaki sistemin olumsuzluklarına rağmen bunu gayet rahat öğrenebiliyorlar. Benim ailelere tavsiyem yabancı dil öğrenilene kadar evde en önemli antrenman hususlarından bir tanesine dönüştürülsün. Bilmeyen anne babalar da öğrenmeye çalışsınlar, bu arada çocuklarına da motivasyon versinler çünkü özellikle genç yaşlarda otomatik olarak dil öğrenebilen bir sisteme sahibiz.”


Konuşma merkezinde sorun yoksa birkaç dil öğrenilebilir

Herkesin farklı ama belli bir öğrenme hızı olduğunu belirten Prof. Dr. Sinan Canan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Eğer bir ana dil konuşabiliyorsanız yani konuşma merkezlerinizde bir sorun yoksa gayet rahat yeni bir dil öğrenebilirsiniz hatta istediğiniz birkaç dili bile öğrenebilirsiniz. Bu konuda hiçbir sorun yok. Beynimizin duygusal bir yazılımı var, biz duygusal olarak bir şeye önem göstermediğimizde beynimiz onunla ilgilenmez, zihnimiz onunla uğraşmaz, odaklanmaz ve onunla ilgili bilgileri kaydetmez. Dolayısıyla biz yabancı dilin önemli bir şey olduğunu gerçekten biliyorsak, bunu içselleştirmişsek öğrenebiliriz. Bugün İngilizce öğrenmek için sınırsız kaynak var. İnternet önemli fırsatlar sunuyor. Yurt dışından edinebildiğiniz yabancı arkadaşla sınırsız konuşabilme imkânınız var. Sadece ve sadece bunu yapmak gerekiyor. ‘Bu benim önemli bir eksikliğim’ bilinci oluştuktan sonra tek iş makul düzeyde zaman ayırmaya bakıyor. İngilizce konferans ya da film izleyen çoğu insan o dili rahat konuşamadığından şikâyet ediyor çünkü ağzımızla tekrar etmediğimiz bir şeyi beynimiz çok da kolay öğrenemiyor. Dolayısıyla biraz da konuşma pratiği bu işin içine girdiği zaman günlük hayatımızda işlerimizi rahatlıkla görebilecek temel İngilizce’yi öğrendiğimiz gibi, birçok sınavda da başarı elde etmemizi sağlayacak alt yapıyı kurmuş olacağız.”

Eğlenceli bir aktiviteye dönüştürülmeli

Milli Eğitim Bakanlığı’nın erken dönemde yabancı dil eğitimi konusundaki çalışmalarına da değinen Prof. Dr. Sinan Canan, “Bakanlığın bu konudaki farkındalığını çok önemli buluyorum. Tabii ki mucize bir çözüm hemen bulunabilecek bir şey değil ama bunun farkında olmamız gelecek için çok ümit verici. Yabancı dil öğrenmek artık ekstra ya da lüks bir beceri değil, ‘olmazsa olmaz’. Ben öğrencilerimize mümkünse ikinci bir yabancı dil öğrenmelerini yani üç dilli bir insan olmalarını tavsiye ediyorum. Çünkü bu rekabet dünyasında, bu hızlı bilgi dünyasında özellikle bilim dilinin bugün İngilizce olduğunu düşünürsek yaygın konuşulduğunu düşünürsek insan hayatında çok büyük bir eksiklik ve önemli bir potansiyelimizi kullanmamızın da önünde büyük bir engel. Bence bu konuda ciddi çalışan birçok insan var, akademisyenler olsun, bu işin eğitimini verenler olsun onların toplandığı sık sık yapılacak çalıştaylar ve fikir alışverişleri ile hızlı bir şekilde güzel bir sistem oturtabiliriz. İlkokuldan itibaren elimizde müthiş bir fırsat var. Gereksiz pek çok şeyle vakit harcayabiliyoruz. Yabancı dili eğlenceli, çocukların katılarak ve öğrenmek isteyebilecekleri bir aktiviteye dönüştürecek birkaç sihirli formülü kullanarak çok rahat gerçekleştirebiliriz” dedi.


Yeni Bir Dil Öğrendiğimizde Beynimizde Neler Oluyor?


Sinirbilim ve beyin tarama yöntemleri, bilim insanlarının ikinci bir dil öğrendiğimizde beynimizde neler olduğunu anlamalarına yardımcı oluyor.


İkinci bir dil öğrenmek beynimizin büyümesini sağlayabiliyor. Bu durumu İsveç bilim insanları ikinci bir dil öğrenilmesi sırasında beyin tarama yöntemleri ile beynimizde neler olduğunu izlerken keşfettiler. Bu çalışma, beyin görüntüleme teknolojilerinin ikinci dil öğreniminin bilişsel faydaların neler olduğu anlamak için kullanılan ve her geçen gün artan araştırmaların bir parçası.


Manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ve elektrofizyoloji günümüzde bize sadece dizimizden ameliyat olmaya ihtiyacımız olup olmadığını veya kalp atışımızda bir düzensizlik olduğunu değil ikinci bir dili duyduğumuzda, anladığımızda ve kullandığımızda beynimizde neler olduğunu da gösteriyor.


İsveçli bilim insanlarının yürüttüğü MRI çalışmaları, yabancı bir dil öğrenmenin beynimizde gözle görülür bir etki yarattığını gösterdi. Genç yetişkin askeri göçmenlerden dile karşı yatkınlığı olanlar yoğun bir çalışma ile Arapça, Rusça veya Farsça öğrenirken, kontrol grubundaki medikal ve bilişsel bilim öğrencileri de dil dışındaki alanlarda yoğun bir çalışma içine girdiler. MRI görüntüleri, dil öğrenen öğrencilerin beyinlerindeki belirli bölümlerinin büyürken, kontrol grubunda bulunan bireylerin beyin yapılarının değişmeden kaldığını gösterdi. İlginç şekilde, beyinlerindeki büyümeler hipokampüs ya da serebral korteksin dil öğrenme ile ilgili bölümünde gözlenen deneklerin, serebral korteksin motor bölümünde gelişim gösterenlere kıyasla daha gelişmiş dil becerilerine sahip olduğu gözlenmiştir.


Diğer bir ifadeyle, beynin büyüyen alanları öğrenenin dili ne kadar kolay bulduğu ile ilişkilidir ve beyin gelişimi performansla değişiklik göstermektedir. Araştırmacıların da belirttiği gibi, yoğun bir şekilde dil öğrendikten üç ay sonra uzun dönemde ne gibi değişiklikler olduğu ise tam olarak net olmamakla birlikte, beynin büyümesi umut vaat etmektedir.


Fonksiyonel MRI beyin görüntüleri, belirli bir öğrenme işleminde beynimizin hangi bölümlerinin aktive olduğunu gösteriyor. Örneğin, ana dili Japonca gibi bir dil olan yetişkinlerin neden kolayca İngilizce “l” ve “r” harflerini ayırt edemediklerini (örneğin onlar için İngilizce “river” ve “liver” kelimelerini ayırt etmek zordur) görebiliyoruz. İngilizceden farklı olarak Japonlar “r” ve “l” harflerini ses olarak ayırt edemezler. Onun yerine her iki harfi de fenom olarak bilinen tek bir ses birimi temsil eder.


Beyin görüntüleme çalışmaları, ana dili Japonca olan bireylere bu iki sesten birini içeren bir İngilizce kelime sunulduğunda beyinlerinde tek bir bölgenin aktive olduğunu, ana dili İngilizce olan kişilerin beyinlerinde ise her biri bir sese özgü iki ayrı bölgede aktivasyon olduğunu gösteriyor.


Japonca konuşan kişilerde İngilizcedeki bu iki sesin farkını öğrenmek, beyin devrelerindeki belirli bileşenlerin yapılanmasını gerektirir. Bunun için neler yapılabilir? Bu farklılıkları nasıl öğrenebiliriz?


Dil öğrenimi üzerine gerçekleştirilen daha önceki çalışmalar, Japonca konuşan kişilerin, “r” ve “l” harflerine özgü seslerinin abartılarak her iki sesin farklılaşmasını sağlayan bir yazılım programı vasıtasıyla “r” ve “l” harfleri arasındaki farklılığı duymayı ve aynı zamanda üretebilmeyi öğrenebildiklerini göstermiştir. Yazılım ile bu iki ses modifiye edildiğinde ve daha geniş bir süreye yayıldığında katılımcılar iki ses arasındaki farklılığı daha kolay duyabilmişlerdir. Bu çalışmalardan birinde katılımcılar 20 dakikalık 3 oturum sonrasında (sadece 1 saatlik süre) bu iki ses arasındaki farklılığı normal bir konuşmanın parçası olarak sunulduğunda dahi kolayca ayırt edebilmeyi öğrendiler.


Böylesi bir araştırma, ikinci dil öğreniminde teknolojiden yararlanmanın avantajlarının göz önünde bulundurulmasına yardımcı olabilir. Örneğin, anne babaların rahimdeki bir bebeğin özelliklerini ve hareketlerini görmelerini sağlayan ultrason makinaları gibi, fonetik sesbilimci araştırmacılar dil öğrenen kişilere dillerini, dudaklarını ve çenelerini nasıl hareket ettirmeleri gerektiğini gösteren şekiller kullanarak, hava akış mekanizmalarını ve damaklarını nasıl hareket ettirmeleri gerektiğini açıklayabilirler.


Japonya’da çalışan araştırmacı Ian Wilson, bu umut verici teknolojilere yönelik çalışmaları raporladı. Araştırmacılar doğal olarak ultrason cihazlarının İngilizce derslerinin bir parçası olarak kullanılmasını önermiyorlar, ancak deneyimli yazılım mühendisleri ileri teknoloji dil öğrenme uygulamalarına görüntüleme yöntemlerini dahil ederek bu yeni bilgiden çıkar sağlamanın yollarını arıyorlar.


Chicago Ilinois Üniversitesi’nden Profesör Kara Morgan-Short beynin iç çalışmasını irdelemek için elektrofizyolojiyi kullanıyor. O ve çalışma arkadaşları ikinci dil öğrenenlere yapay bir dilde -dil bilimciler tarafından oluşturulan ve dil öğrenilebilirliğini kontrollü bir şekilde test etmeyi sağlayan minyatür bir dilde- konuşmayı öğrettiler.


Bu deney kapsamında bir grup gönüllü bu dili, dilin kurallarının açıklanması yoluyla öğrenirken, diğer grup ise ana dilimizi öğrendiğimize benzerlik gösteren bir yöntemle aynı dili öğrendi. Tüm katılımcılar dili öğrenmeyi başarsalar da, ana dili öğrendiğimiz yöntemle öğrenen bireylerin beyinlerindeki işlemleri ana dil konuşanlarınkine daha çok benziyordu. İlginç bir şekilde, yapay bir dil olduğundan bu dile yaşamlarında maruz kalmayan bireyler altı aya kadar testlerde daha başarılı performans sergilediler ve beyin işlemleri ana dil konuşlarınkine daha çok benzedi.


Devam niteliğindeki bir çalışmada Morgan-Short ve arkadaşları, örüntü ve dizileri seçebilme konusunda özel yetenekli bireylerin ana dili öğrendiğimiz yönteme benzer yöntemle dil bilgisini daha iyi öğrendiklerini gösterdiler. Morgab-Short “Bu beyin temelli araştırmalar bize sadece yetişkinlerin çocuklar gibi ana dili öğrendiğimiz yöntemle öğrenebildiklerini değil, aynı zamanda bireyleri en uygun öğrenme bağlamları ile de eşleştirebileceğimizi gösterdi” diyor.


Beyin görüntüleme çalışmaları dil öğrenme yöntemlerini, kuralların ön planda olduğu öğrenme yöntemleri ile mi yoksa dilin konuşulduğu bir ortamda bulunarak mı en iyi öğrendiğimizi ayırt ederek, bizim bilişsel yeteneklerimize uygun hale getirme konusunda yardımcı olabilir.


Ancak, yakın zamanda gerçekleştirilen beyin temelli araştırmalar bize güzel haberler veriyor. Birden fazla dili akıcı konuşan kişilerin tek dil bilenlere kıyasla hafızalarının daha iyi olduğunu ve bilişsel açıdan daha yaratıcı ve daha esnek olduklarını biliyoruz. Kanadalı araştırmacıların çalışmaları, iki dil bilen bireylerde tek dil bilenlere kıyasla daha geç Alzheimer hastalığı ve bunama başlangıcı gözlendiğini ve ikinci bir dil bilmenin bilişsel sağlığımızı daha uzun yıllar koruduğunu belirtiyor.


Daha umut verici olan ise iki dil bilmenin sağladığı yararların çocukluğunda ikinci dil öğrenmeyenler için de devam ediyor olması. Edinburgh Üniversitesindeki araştırmacılar bir konuya dikkat çekiyorlar: “dünyadaki milyonlarca insan ikinci dillerini okul, üniversite, iş hayatı, göç ya da evlilik yoluyla yaşamlarının ilerleyen yıllarında öğreniyorlar.” 853 kişinin katıldığı araştırmanın sonuçları ikinci bir dil bilmenin ne zaman öğrendiğimizden bağımsız olarak pek çok yararının olduğunu açıkça gösteriyor.


Peki, Yazılım Öğrenmek için İngilizce Gerekli midir?

Yazılım, çok farklı bir sektördür. Ana dili İngilizce olmasına rağmen sadece İngilizce bilmek yeterli değildir. Yazılım için teknik İngilizce bilmek gerekir. Bunun tam aksi bir durum olarak hiç İngilizce bilmeyen yazılımcılar da mevcuttur, biraz da merak ve yeteneğe bağlı bir durumdur bu.


Yazılım öğrenmek için normal İngilizce faydalıdır fakat tam anlamıyla faydalıdır diyemeyiz. Bunun nedeni yazılımı sıkıntısız öğrenmek için gerekli olan İngilizce teknik İngilizcedir. Yani Türkçe ile Osmanlıca gibi diyebiliriz. Siz yazılım ile alakalı İngilizce bir metni, İngilizce bilen birisine okutsanız tam anlamıyla anlayamaz. Çünkü içinde bilmediği çok fazla teknik tabir vardır.


Yazılımın ana dilinin İngilizce olması şüphesiz öğrenmek için çok ciddi bir avantaj. En basit örnekten yola çıkarak bir resmi, bir tabloyu genişletmek için İngilizcede “Genişlik” anlamına gelen “Width” kelimesi kullanılır. Aynı şekilde yazılımda rastgele bir değer getirmek istediğimizde İngilizcede “Random” nesnesi kullanılır gibi daha yüzlerce örnek verebiliriz. Burada yola çıkarak yazılım öğrenme aşamasında ya da yazılımcılık yaparken, yapmak istediğiniz bir şey için İngilizce bilgisi fikir sahibi olmanızı sağlar.


Hepsinden ziyade en sağlam yazılım kaynakları İngilizcedir. Kayda değer Türkçe kaynak sıkıntısı maalesef çok fazla. Hatta bu nedenle İngilizce bilmeyenlerin Google Translate ile kanka olması gerekebiliyor. Başka milletten insanlar bile yardım sitelerinde kendi ana dillerinde değil, İngilizce cevaplar vererek yardımda bulunuyorlar.


Günümüzde bütün gençler bir mobil uygulama yazılımı yaparak para kazanmak istiyorlar. Bu anlamda yapılması gereken şey, öncelikle ne yapacağımıza karar vermek olmalıdır. Hedefinizi belirledikten sonra, varmak isteyeceğimiz noktaya ulaşmak daha kolay olacaktır. Çünkü karşınıza çıkabilecek engelleri aşma şansınız olacaktır. Çizdiğiniz yolda ilerlemek için hangi programı yazacağınıza karar verdikten ve konuyla ilgili hazırlıklarınızı yaptıktan sonra, en yakın tercüme bürosu adresine uğrayarak, teknik İngilizce hakkında yardım alabilirsiniz.


Hayatımızın her noktasında ihtiyacınız olan İngilizce yazılımda da karşımıza çıkmaktadır. Bundan dolayı, İngilizce öğrenmenin önemine bir kez daha değinmiş olduk. Konuşma dili olarak kullanılan İngilizce ile bilişim hizmetleri İngilizcesi arasında büyük farklar vardır. Teknik İngilizce’de bilgisayar donanımları ile alakalı kısaltmalar gibi bilgiler verilmektedir. Bu bilgilere sahip olan herkes, yazılım yazma imkânına sahip olabilmektedir. İngilizce öğrenmenin diğer bir şekli ise kaliteli İngilizce öğrenmektir. Kaliteli bir İngilizce’de her türlü bilgiler verilecek, bilişim hakkında her şey öğretilecektir. Kaliteli şekilde İngilizce eğitimi alanlar, İngilizce gelen e-postalara cevap verebilecek ve bilişim ile alakalı bütün terimlere, hakim olabileceklerdir. Görüldüğü üzere yazılım yazabilmek için İngilizce bilgisine sahip olmanız gerekmektedir ama eğer İngilizce bilgimiz yoksa, yukarıda ismi geçen kurumlardan yardım alma şansları da vardır.


Özetle yazılım için yani iyi ve aranılan bir yazılımcı olabilmek için İngilizce bilmek gereklidir diyebiliriz. Bilmiyorsak da ilgili kurumlardan yardım alarak iyi bir yazılım yazabilmek mümkündür. Yukarı da belirttiğimiz üzere biraz da yetenek meselesidir, ama insan ne yapmak isterse yapabilir, bundan dolayı eğer bir yazılım yapmak istiyorsanız karamsarlığa kapılmadan yolunuza devam etmelisiniz. Unutmayın denemeden başarıp başaramayacağınız bilemezsiniz ve her deneme, sizi ulaşmak istediğiniz yola bir adım daha yaklaştıracaktır.


Sözün özü


İngilizce öğrenin; öğrenmenin ve iletişimin dayanılmaz hazzını yaşayın. Pişman olmayacaksınız!


Ve Son Olarak İlham Alacağınız Bir İdolünüz Olsun

Bir düşünün, size ilham veren bir yazı okuduğunuzda ya da bize ilham veren kişilerin başarılarını gördüğünüzde içinizdeki enerji nasıl da artıyor, nasıl da olabileceğiniz en iyi ruh halinde oluyorsunuz. Kısacası ilham almanın kendine has bir büyüsü var diyebiliriz. İlham aldığınız zaman hem aklınıza daha iyi fikirler gelir hem de bir işe başlarken enerjinizin yüksek olmasını sağlar.


Peki sizin hayatta ilham aldığınız şeyler nelerdir, hiç düşündünüz mü?


Teknolojide “bitti” diye bir kavram yoktur. Kendinizi yazılım alanında geliştirmek istiyorsanız bu ve bunun gibi daha çok adımlara uymanız, kendinizi tanımanız ve girişimci olmanız gerektiğini bilmelisiniz.


“Hayatının sonuna kadar şekerli su mu satmak istersin, yoksa bize katılıp dünyayı değiştirmek mi?”


Steve Jobs’un eski Pepsi CEO’su John Sculley’e söylediği sözdür. Sculley Applenin ilk CEO’sudur.


Steve Jobs

Sonuç Olarak

Programcılık uzun ve meşakkatli bir yol. Ama aynı zamanda keyifli ve karşılığını alacağınız bir uğraş. Sizlerin de programcılık konusunda kendinizi geliştirmek için ne tür yollar izlediğinizi de öğrenmek isteriz. Tecrübeli yazılımcı arkadaşlar, ilaveler yapmak isterse, yorumda belirtebilirler.


Umarız bu yazımız sizlere yol gösterici ve faydalı olur. Bütün arkadaşlara yazılımcı olma aşamasında başarılar dileriz.


Bu yazının kaleme alınmasına vesile olan genç yazılımcı arkadaşımız Ömer Dursun’a teşekkür ederiz. Ayrıca, yazılarından istifade ettiğimiz kaynak sahiplerine de emeklerinden ötürü minnettarlığımızı dile getirmek isteriz.


Hepinize iyi kodlamalar ve bug sız günler diliyoruz ve yazımıza burada son veriyoruz. Umarız faydalı bir yazı olmuştur. Her türlü soru ve görüşleriniz için ugurdemirelakademi@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.


Kaynakça




 
 
 

Yorumlar


©2019, Uğur Demirel tarafından kurulmuştur.

bottom of page